Güncel Haber Sitesi

Emekli Tuğgeneral Solmaztürk, ülkeyi yönetenlerin seçim kazanmak için her şeyi yapacağını söyledi: ‘Barış, tavizle gelmez’ – Son Dakika Türkiye Haberleri

0

Emekli Tuğgeneral Dr. Haldun Solmaztürk Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. 

– Daha önce “çözüm” tecrübesi yaşadık ve başarısız oldu. Bu kadar yıl sonra neden tekrar “Terörsüz Türkiye” adı ile böyle bir süreç başlatıldı?

Değişen bir durum yok. O zaman niçin bu süreç veya adı konulamayan girişim başlatıldıysa, bugün de aynı nedenlerle başlatılıyor. 2002’den beri ülkeyi yöneten siyasi kadronun birinci önceliği bir sonraki seçimi kazanmak. Bu kadro seçim kazanmak için her şeyi yapacaklarını ispatladı. Bugün gelinen aşamada bu daha da hayati önem kazandı.

– Neden daha hayati?

Ekonomik çıkarlar ve ortalığa saçılan çok vahim iddiaların hesabını vermekten kurtulmak için iktidarlarını sürdürmeleri lazım. Bunun için Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçtirilmesi gerekiyor. Bunu Binali Yıldırım direkt dile getirdi, “Ne yapıp yapıp Tayyip Erdoğanın tekrar adaylığının yolu açılmalıdır” diyor. Bunun için yeni anayasaya, anayasa için de DEM’in desteğine muhtaçlar. DEM ve temsil ettiği, tırnak içinde söylüyorum, Kürt ulusal hareketi, hükümetin içinde bulunduğu çaresiz durumu bir fırsat olarak görüyor ve en büyük faydayı sağlayacağını, en büyük tavizleri alacağını düşünüyor. Bu nedenle hükümeti bu yöne sevk ettiler.

– Neden Erdoğan, “Benim tekrar seçilme veya tekrar aday olma gibi bir derdim yok” dedi?

Gerçi Erdoğan demedi ama uçakta birilerinin eline tutuşturulan haber notlarında öyle yazıyordu. Çünkü halkın tam olarak da öyle olduğunu, yani Erdoğan’ın asıl derdinin tekrar seçilmek ve tekrar aday olmak olduğunu, açıkça gördüğünün farkındalar. O ifade de aslında bu durumu teyit ediyor. Erdoğan, zaten ilan etmiş olduğu, adaylıktan çekilmiyor, tekrar adaylığını gerekçelendiriyor. Nitekim “bir siyasi kurumun yöneticisi” de ertesi gün o ifadeleri tamamladı; “Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kurum ve kurallarıyla kökleşmesi için birlikte yapacakları çok şey varmış”. Erdoğan’ın varlığı “Olmazsa olmaz değer ve önemdeymiş”, daha ne desin?  

– “Terörsüz Türkiye”nin, Orta Doğu’da olanlarla bağlantısı nedir?

Gerek hükümetin çaresizliği gerekse Orta Doğu’daki gelişmeler İsrail, Amerika, İngiltere’ye ve onların açıkça destekledikleri Suriye’deki yeni Kürt devletine kalıcı bir statü kazandırma fırsatı sundu. O nedenle PKK gözünü kararttı ve bildiri dedikleri metni paylaştı. Aslında bu Türk hükümetine verilmiş bir ültimatom.

– Neden öyle düşünüyorsunuz?

İçerik ve dil olarak başka türlü ifade etmek mümkün değil. Bir pişmanlık yok. PKK adıyla herhangi bir faaliyet sürdürmeyeceğini söylüyor. Ama örgüt orada duruyor. Örgütün feshiyle ilgili bir taahhüt kesinlikle yok.

– Sadece silah mı bırakıyor?

Silah bırakma, tamamen kelime oyunu. PKK silah bırakmıyor, YPG olarak bir orduya dönüşüyor, PYD bünyesinde devletleşiyor. PKK’nın feshi tamamen kağıt üzerinde. Dolayısıyla PKK hiçbir taviz vermiyor ama Türk hükümetine siyasi dayatmaları var ve bu silah bırakma ve fesih sürecini o dayatmaların hayata geçirilmesine bağlıyor.

– Kamuoyunda silahları kim, ne zaman teslim alacak tartışmaları yapılıyor…

Silah bırakma; bir makinelinin, bir doçkanın birine teslim edilmesi değil, PKK’nın askeri bir yapı olmaktan çıkması ve ortadan kalkmasıdır. Teşkilatın kendisi silahtan daha önemli. Silah her zaman her yerden bulunur.

– Terörist başı Abdullah Öcalan için “baş müzakereci” deniyor. Bu yetkililerin söylemlerinin aksine bir pazarlık olduğu anlamına mı geliyor?

Bugün dışişleri bakanı olan kişi Oslo’da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın siyasi temsilcisi olarak PKK’yı, “Kürtlerin siyasi temsilcisi” olarak muhatap aldı ve bir üçüncü ülkenin ara buluculuğunda siyasi müzakere yaptı. O günden bugüne gelen süreç bunun devamıdır. Oslo tarihi bir hataydı. Eğer bugünkü Dışişleri Bakanı, Türkiye Cumhuriyet başbakanı adına Oslo’da onları muhatap almamış olsaydı belki farklı bir yerde olurduk.

– Peki Öcalan nasıl baş müzakereci olacak?

Aslında Öcalan hep baş müzakereciydi. Çünkü konu Oslo’da kalmadı, devamı da var. 28 Şubat 2015’de Dolmabahçe’de yapılan bir mutabakat beyanı vardı. O akşam Erdoğan, “Bunlar güzel beyanlar ama bunların alana yansıması, uygulamaya yansıması lazım” dedi.

– Neyi kastetti?

2015 Haziran seçimlerini kastetti. Ne zaman ki Demirtaş “Seni başkan yaptırmayacağız” dedi, Erdoğan o zaman Dolmabahçe Mutabakatını reddetti. Özetle Erdoğan da PKK da Öcalan da aynı noktadalar.

– Bulundukları nokta nedir tam olarak?

PKK çok açık şunu söylüyor: Türk-Kürt ilişkilerinin sorunsallaştığı Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası’nın öncesine dönmek; yani Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını tanımıyor ve bunu müzakere etmek istiyor. Yani ülkenin anayasal, üniter yapısını tartışmaya açıyor. Ayrıca gözden kaçan bir üçüncü husus daha var; PKK süreci sadece Türkiye ile sınırlı tutmuyor, bunun da ötesine geçiyor. Orta Doğu’da; Türkiye, İran, Irak, Suriye başta olmak üzere Türk-Kürk ilişkilerinin yeniden düzenlenmesini istiyor. Tabi bunun içinde Fırat’ın doğusunda yeni kurulmuş Kürt Devleti de var. Çok daha büyük bir çerçeveyi dayatıyor. Müzakere edecekleri budur.

– Türkiye’nin sınırları tartışılmadan bir Kürt devleti kurulmasının zararı nedir?

Suriye’deki devlet, Irak’taki Kürt devletinin de ötesinde bir güç kazanmış durumda. Ve en önemlisi, uluslararası toplum başta Amerika, İngiltere, İsrail olmak üzere, Avrupa Birliği ülkeleri bu devletin çok güçlü bir şekilde arkasındalar. Suriye’nin toprak bütünlüğü ve üniter yapısı kalıcı olarak, geri döndürülmeyecek şekilde bozuldu. Toprak bütünlüğü korunmuş güçlü, istikrarlı bir Suriye mi, yoksa bölünmüş bir Suriye mi bizim çıkarımızadır? Toprak bütünlüğü ve üniter yapısı korunmuş bir Suriye, Türkiye’nin ve bölgenin çıkarınadır. Aksini isteyenler dışarıdan gelenlerdir.

‘ÜÇÜNCÜ PARÇA TÜRKİYE’

– İleride Irak’taki devlet ile birleşme olur mu?

Kuzey Irak’taki Kürt varlığı ile Suriye’deki Kürt varlığı, bu iki devletçik, kaçınılmaz olarak işbirliğine gideceklerdir. Sonra da PKK’nın bildirisinde söyledikleri, o Kürt ulusal hareketi, üçüncü parçaya yönelecektir. Bu hemen olmayacak şüphesiz.

– Üçüncü parça neresi?

Üçüncü parça Türkiye’nin güneydoğusunda, aynı Kuzey Irak’taki gibi, aynı Fırat’ın doğusundaki gibi adı konulmamış bir Kürt devletçiğine giden yolun açılmasıdır. Öcalan silah bırakma çağrısında, “Ben sorumluluğunu alıyorum” dedi. O zaman “Bu gerçek olamayacak kadar doğru bir çağrı” demiştim. Buna karşılık PKK’nın açıklamasına baktığımız zaman gerçekliğin bir tokat gibi suratımıza çarptığını görüyoruz. Bu, açılım, PKK’yı ve PKK’nın uzantılarını meşrulaştırmak, Fırat’ın doğusundaki Kürt devletçiğini Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne kabul ettirmek, Suriye’nin bölünmüşlüğünü kalıcı hale getirmek ve Türkiye’deki üçüncü parçaya yolu açacak bir anayasa için atılmış bir adımdır.

– Tüm bu koşullarda anayasada anlaşma ihtimali nedir?

Her şeye rağmen bu iktidar DEM üzerinden Kürt tabanın oylarını garanti altına almak için her türlü tavizi vermeye ve bunun için anayasa müzakeresi yapmaya hazır. DEM ve PKK’nın, sembolik bir iki değişiklikle tatmin olacağını sanmıyorum.

– İlk dört maddeye dokunulmayacağı söyleniyor…

İlk dört maddeye dokunmadan da diğer maddeler üzerinden onlara dokunulabilir. Yeni maddeler de icat edilebilir, değiştirilebilir. O yola girdiğinizde bunu yapmanın çok yolu var.

– Türkiye için bölünme riski öngörüyor musunuz?

Şu an federasyon, özerklik, ayrılma söz konusu değil. Özerkliğe giden yol için ilk kapı açılacak.

– Nasıl açılır bu kapı?

Örneğin, anayasaya devletin kurucu ögeleri Türkler ve Kürtler diye iki etnik yapı girerse ve doğrudan olmasa da dolaylı olarak uygulamaları itibariyle Kürtçe eğitim dili olursa bu kapı açılmış olur. Ayrıca, herhangi bir uygulamada, her ne olursa olsun, birkaç ili kapsayan biçimde bir bölgenin sınırı çizilirse, bu da özerkliğe giden kapıyı açar. Yapmaya çalıştıkları bu şu anda.

– Aynı metinde “soykırım” ifadesi de yer alıyor. Buna itiraz gelmemesi gelecekte Türkiye’yi sıkıntıya sokar mı?

Gayet tabii. Ermeniler bunu dillendiriyor. Pontus soykırımı iddiası ve bunların uluslararası destekçileri var. Şimdi bir de “Kürt soykırımı” önümüze koyulmaya çalışılıyor. Diğer yandan binlerce vatandaşımızın ölümüne sebep olan terörle ilgili en küçük bir pişmanlık yok. Tam aksine yaptıkları tüm terör eylemlerini meşrulaştırıyorlar ve “Silahlı mücadele stratejisi temelinde meşru, haklı bir mücadele yürüttük” diyorlar. Yaşamayan insanlara anlatmak çok zor… PKK Şırnak’la Siirt arasında bir köy bastı. Kadın, çocuk demeden camide insanları öldürdü. O köyün muhtarının bir ayağı koptu gitti. Sonra yine aynı köyü hedef almaya devam ettiler. Aynı muhtarı tekrar vurdular ve diğer bacağını da kopardılar. O muhtar iki bacaksız olarak devlete, millete bağlılığını muhtarlık görevini devam ettirerek sürdürüyor. Başka bir köyde, hamile kadınları muayeneye giden bir ebeyi katlettiler. Ebenin ismini bir başka köydeki sağlık ocağına verdik. O kadar büyük mezalimler var ki… Sadece askerlerden, polisten, jandarmadan şehit verilmedi. PKK mezaliminden en büyük zararı da bölge halkı gördü.

‘DEM GERÇEK YÜZÜNÜ GÖSTERDİ’

– Tam bu noktada DEM Eş başkanı Bakırhan’ın korucularla ilgili sözleri neyi anlatıyor?

Kürtleri temsil ettiğini söyleyen partiler, yaşananlardan hiçbir ders çıkarmıyor. DEM, PKK’nın dilini, söylemini benimseyerek gerçek yüzünü gösterdi. Bu vahim bir hatadır. Ben bölgede 22 yıl görev yaptım. Bölge halkını tanıyorum. Her bir Kürt’ün veya bölgede yaşayan vatandaşın DEM’i tasvip ettiğini düşünmeyelim. Ama bu kadar gözü kara biçimde PKK’nın söylemini benimsemesinin, PKK’nın sözcüsü haline gelmesinin nedeni hükümetin içinde bulunduğu çaresiz, tavizkar tutum.

‘SUSTURMAK İÇİN SEVR SENDROMU DİYORLAR’

– “Terörsüz Türkiye”yi eleştirenlere yönelik olumsuz tepkiler için değerlendirmeniz nedir?

İletişim başkanlığı diye çok güçlü bir propaganda mekanizması var. Kaynakları sonsuz. Hemen hemen tüm medyayı kontrol ediyorlar. Cumhurbaşkanı her gün bir yerlerde konuşuyor. Bir kesim sadece Tayyip Erdoğan’ı dinliyor. Ve o dinlemelerde hep aynı mesajlar, aynı kelimeler, aynı cümleler var. Bir süre sonra inanıyorlar ve farklı görüş ifade edenleri vatan haini gibi görmeye başlıyorlar. Çünkü böyle sunuluyor. Yapılması gereken sakin sakin gerçekleri, halkımıza gerçekleri anlatmak. Şu çok nettir ki; bu metin bir barış bildirisi değil, savaş ilanıdır. Bunun karşısında hükümetin suskun, utangaç haline bakıp insanlar PKK’ya taviz vererek barışın geleceğini sanıyorlar. Burada barışın adı yok. Bakın, askerler barışın anlamını en iyi bilenlerdir. Çünkü biz yaşadık, can aldık can verdik, o dökülen kanı gördük. Şimdi susturmak veya sindirmek için “Sevr sendromu” diyorlar.

‘HİÇBİR ŞEY BİTMİYOR, YENİ AŞAMAYA GEÇİLİYOR’

– Metin için “PKK’nın tabanına bir şey söylemesi lazım, çok da ciddiye almamalı” diyenler de var…

Bu iki sayfalık çok provakatif bir metin. Hiçbir şeyi bitirmiyor, savaşı yeni bir aşamaya geçiriyor. Bu metin birinci satırından son satırına kadar savaşı daha ileri aşamaya götürme kararlılığını ifade ediyor. Bunu farklı okumaya çalışmak zekamızı hafife almak demektir.

– En az zararla nasıl buradan çıkılabilir?

En büyük yanlış üç konunun birbirine karıştırılması. Bir: PKK’nın silah bırakması ve kendini feshetmesi. İki; Suriye’deki YPG yapısı, Suriye’nin toprak bütünlüğü. Üç; bizim kendi sınırlarımız içindeki Kürt kökenli vatandaşlarımızın eşit vatandaşlık konusu. Bu üçünü birleştirip bir torbaya atar ve bu torbanın ağzını düğümleyip PKK’ya teslim ederseniz buradan çıkamazsınız. O nedenle önce yapılması gereken üçünün birbirinden ayrılması.

– Meclis’te kurulması önerilen komisyon bunu sağlar mı?

Bu komisyon PKK’nın fesih ve silah bırakma komisyonu mu yoksa PKK’nın dayattığı sınırların ve anayasanın yeniden tartışılması, müzakere edilmesi komisyonu mu… Önce bu komisyonun neyi tartışacağıyla ilgili çerçevesinin çizilmesi lazım. Bunu dillendiren yok, konu gene ortada kaldı. PKK silah bırakacaksa bu komisyonun yapacak hiçbir şeyi yok. Meclis, bir komisyon kuracaksa Kürt kökenli vatandaşlarımızın taleplerini dinlemeli ve onların sorunlarına çare aramalı.

MÜCADELEMİZ ÖRGÜTLÜ CEHALET VE ÖRGÜTLÜ KÖTÜLÜĞE KARŞI

– Uzun yıllar bölgede görev yapan bir asker olarak nedir en büyük sorun?

Güneydoğu’daki temel problem; oradaki feodal yapıdır. Halktan ya ağanın marabası ya da tarikat şeyhinin müridi olmaları bekleniyor. Bir komisyon kurulacaksa önce buna çözüm aramalı. Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda artık geri dönüş yok ama bizim için, Türkiye için yapılabilecek şeyler var. Ancak bunu iktidardaki mevcut siyasi kadro yapamaz. Başka bir kadro bu ülkeyi farklı bir istikamete götürebilir. Ben Türk halkının siyasi bilincinin ve demokrasiyi anlama, benimseme, özümseme seviyesinin Türkiye’deki siyasi kadrolardan çok daha ileride olduğuna inanıyorum. Biz örgütlü cehalet ve örgütlü kötülüğün iş birliğine karşı mücadele veriyoruz; bunu da ancak örgütlü iyiliğin örgütlü aydınlıkla iş birliğiyle başarabiliriz. Herkesin elinden geleni yapması lazım, çünkü herkesin yapabileceği bir şey var. Ben, her şeye rağmen yakın geleceğimizi aydınlık görüyorum.

PORTRE

Dr. HALDUN SOLMAZTÜRK

1975’te Kara Harp Okulundan piyade subayı olarak mezun oldu. Genelkurmay Başkanlığında, NATO Avrupa Komutanlığı’nda ve Kıbrıs’ta görev yaptı. Somali, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Kosova, Makedonya ve Arnavutluk’taki operasyonların planlama ve icrasına katıldı. Uzun yıllar, şehirde ve kırsalda terörle mücadelede bulundu. 2005’te Tuğgeneral rütbesinde, kadrosuzluk nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emekli edildi. Boston Üniversitesi’nden Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Siyaset Bilimi Doktora derecesi aldı. Solmaztürk, Gallipoli and Dardanelles International (Londra) ve Gelibolu Derneği üyesidir.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul etmek Mesajları Oku

gaziantep escort gaziantep escort
Deneme bonusu veren siteler